Reklam
Tarih : 2025-11-24 17:11:30

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Öğretmenlerimizin özlük haklarında iyileştirmelere gittik

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:

"24 Kasım Öğretmenler Günü’nün şahsım, ülkem ve aziz milletim adına sizlere ve tüm eğitim camiamıza hayırlı olmasını temenni ediyorum. Milletin evine ve milletin kütüphanesine hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Şurası bir gerçek ki; öğretmenlik kadar hayatımızda yer eden, iz bırakan, karakterimizin şekillenmesine tesir eden pek az meslek bulunuyor.

Her birimiz üzerimizde hakkı olan öğretmenlerimizi yıllardır olduğu gibi bugün bir kez daha minnetle, özlemle yad ediyoruz. Sizlerin şahsında 81 ilimizdeki tüm öğretmenlere ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. Bende emeği ve göz nuru bulunan öğretmenlerime şükranlarımı sunuyor, hayatta olan hocalarımın her birinin tek tek ellerinden öpüyorum.

Bilhassa kendilerini her Öğretmenler Günü'nde milletçe hüzünle, hasretle ve minnetle andığımız şehit öğretmenlerimiz Şenay Aybüke Yalçın'a ve Necmettin Yılmaz'a Cenab-ı Allah'tan rahmet ve mağfiret niyaz ediyorum.

Bugün aynı zamanda bir başka mutluluğu da hep birlikte yaşıyor ve tanıklık ediyoruz. Birazdan 15 bin öğretmen adayımızın atama heyecanını paylaşacağız. Kura ile görev yerleri belli olacak genç öğretmenlerimiz birikimleriyle, geniş vizyonlarıyla, güçlü karakterleri ve sağlam duruşlarıyla evlatlarımızı geleceğin dünyasına en güzel şekilde hazırlayacaklardır. İnşallah bir ömür boyu aşkla, şevkle, tutkuyla, samimiyetle mesleklerini icra edeceklerine inandığım genç öğretmenlerimizi tebrik ediyorum. Görevlerinin kendilerine, öğrencilerine ve ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Tabii burada şu gerçeği de vurgulamak istiyorum, ilk atamadan emekliliğe kadar öğretmenlik; her aşamasında tahammül isteyen, sabır isteyen, özveri isteyen, bunlarla birlikte adanmışlık isteyen saygın bir meslektir. Birazdan kurasını çekeceğimiz genç öğretmenlerimiz yeni bir kariyere başlamanın yanında, emekliliğe kadar sürecek zorlu olduğu kadar ulvi bir mesleğe de adım atıyorlar. Öğretmenlik mesleğini diğer kamu görevlerinden ayıran en önemli vasfı, malzemesinin de meyvesinin de insan olmasıdır. Öğretmen, kendisine emanet edilen cevher olan öğrencisini büyük bir sabırla, şefkatle, merhametle işleyen mücevher ustasıdır. Öğretmen öğrencisine sadece bilgi aktarmaz; aynı zamanda onun fikrini değiştirir, ufkunu genişletir. Hayata ve kendisine yönelik bakış açısını tıpkı bir kuyumcu titizliğiyle ilmek ilmek dokur, işler, tekemmül ve inkişaf ettirir.

Bu gerçeği merhum Nurettin Topçu, Büyük İskender ve hocası Aristo örneğinden hareketle bakınız nasıl açıklıyor; 'Babam beni gökten yere indirdi, hocam beni yerden göğe çıkardı.' Evet, öğretmenin insanın kişilik ve kimlik inşasına etkisi tam olarak budur. Hayatta öyle meslekler vardır ki insan maaşını alır, ücretini alır, karşılığında bir işi görevi yerine getirir ve böylece sorumluluktan kurtulur. Fakat öğretmenlik böyle bir meslek değildir. Öğretmen öğrencisine kimi zaman annelik yapar, kimi zaman babalık, kimi zaman da arkadaşlık eder. Öğretmen bu yönüyle öğrencisinin geniş ailesinin bir üyesidir. Okul nasıl ki millet kültürünün, millet ruhunun bayrağı ise öğretmen de bu ruhun bayraktarıdır. Buradaki ve ülkemizin dört bir yanındaki tüm öğretmenlerimizin görevlerini bu yüksek şuurla, bu yüksek mesuliyet bilinciyle yerine getirdiklerine ve getireceklerine yürekten inanıyorum.

Şunu bilmenizi isterim, öğretmenlerimiz ilim, irfan, hikmet ve ahlak meşalesini ellerinde gururla taşıdıkça Allah'ın izniyle Türkiye'nin yolu da ufku da sonuna kadar açıktır. Siz bu ruha sahip çıkarsanız önümüz inşallah aydınlık olacaktır. Teknolojinin hayatımızı çepeçevre kuşattığı, ülkelere, toplumlara ve bireylere istikamet çizdiği bir çağda yaşıyoruz. Teknoloji ve dijitalleşmenin hayatımıza getirdiği kolaylıkları kimse inkar edemez. Daha önce saatler, günler süren pek çok işi bugün elimizdeki telefona yüklediğimiz bir uygulama sayesinde saniyeler içinde yapabiliyoruz. Dünyanın en ücra köşesindeki hadiseleri anbean takip edebiliyor, fiziken bir araya gelmemizin mümkün olmadığı farklı kültürden insanlarla diyalog kurabiliyor, hatta dostluk, arkadaşlık, iş ortaklığı geliştirebiliyoruz. Son dönemde yapay zeka devrimiyle birlikte teknolojideki değişim artık baş döndürücü boyutlara ulaştı. Sonunu kimsenin öngöremediği bir belirsizliğe doğru insanlık olarak hızla yol alıyoruz.

Buna karşı direnmek, bunun dışında kalmak sizin de bildiğiniz gibi mümkün değil. Peki, ne yapabiliriz? Akıntıya karşı kürek çekemeyeceğimize göre bunu doğru yönetebiliriz. Ülkemiz ve milletimizin menfaatleri istikametinde doğru yönlendirebiliriz. Teknolojinin sağladığı imkanlardan azami derecede istifade ederken aynı zamanda zararlı yönlerini minimalize etmek bizim elimizdedir. Bunun yolu ise çocuklarımıza dijital okuryazarlık ve farkındalık eğitimi vermekten geçiyor. Sadece yasaklayarak bir netice alınamayacağını hepimiz biliyoruz.

Kabul edelimki çocuklarımızın oyun alanı artık sadece parklar, bahçeler, sokaklar değil. Çocuklarımızın kurduğu iletişim sadece yüz yüze iletişimle de sınırlı değil. Bugün evlatlarımız dijital teknolojinin büyülü atmosferinde daha fazla vakit geçirecek sayısız imkana kolayca ulaşabiliyor. Bizlere çok sentetik ve yapay gelse de arkadaşlarıyla orada sosyalleşiyor, orada eğleniyor, orada kendine ayrı bir çevre ediniyor; tabiri caizse sanal evrende ayrı bir gezegen kuruyor. Çocuklarımızla sağlıklı bir iletişim kurmak ve onlara nitelikli bir eğitim sunabilmek için bu gerçeklerle barışmamız gerektiği kanaatindeyim.

Şunun da altını önemle çizmek durumundayım, nesiller arasındaki kavrayış... arada öyle bir fark var ki büyürken çocuklarımıza ve gençlerimize bizim yaşadığımız dünyayı empoze ederek bir yere varamayız. Onları geçmişe çekmek, bizim zamanımıza sürüklemeye çalışmak yerine geleceğe hazırlamak mecburiyetindeyiz. Hazreti Ali efendimize atfedilen şu söz tam olarak buna işaret etmektedir: “Çocuk yetiştirenler; bakınız hangi tavsiyede bulunuyor, çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin.” Bunun en doğru usul ve üslubunu ise merhum Nurettin Topçu üstadımız şöyle ifade ediyor: “Öğretimin üslubu, onun sade şekil ve kıyafeti değil, ruhunun kalıbıdır. İyi üslupla iyi öğretim, fena üslupla fena öğretim yapılır.”

Güzel bir sözümüz var; evet, “Usul esasa mukaddemdir” ilkesiyle hem meseleye doğru açıdan bakacağız hem de çocuklarımızın eğitimine sağlıklı yöntemlerle yaklaşacağız. Değilse yavrularımızla doğru iletişim kurup onları doğru yönlendiremeyiz. Özellikle de sanal dünyanın dehlizlerinde evlatlarımızın ve gençlerimizin kaybolmalarına engel olamayız. Bu konuda ebeveynlerle birlikte siz öğretmenlerimize de önemli görevler düşüyor. Şu noktanın da üzerinde hassasiyetle durmamız gerekiyor: Bir öğretmenin evladı olarak gördüğü öğrencisini sevgiyle saran emeği ne kadar mühimse, ne kadar değerliyse ailelerimizin öğretmene desteği de aynı derecede kıymetlidir, vazgeçilmezdir. Ailelerimizin çocuklarının eğitimleriyle yakından ilgilenmesi, öğrenme süreçlerinde özellikle de sanal dünyadan gelebilecek tehdit ve tehlikelerle mücadelede çok çok önemlidir. Hep beraber el ele verecek; dikkatli, sabırlı, şefkatli ve kararlı bir şekilde sanal alemden yayılan tehlikelere karşı mücadele edeceğiz. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile eğitimde yaşanan paradigma değişiminin bizlere bu çabalarımızda da önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.

Toplumda ve her birimizin hayatında bu konuda özel bir konuma sahip olan öğretmenlerimize haklarını teslim etmek bizim asli vazifemizdir. Son 23 yılda hep böyle bir çabanın içinde olduk. Ülkemizin büyümesine, Türkiye ekonomisinin imkanlarının genişlemesine paralel olarak bunu en önce öğretmenlerimize, en önce eğitime yansıttık. Eğitimin niteliğini artırmak, eğitimi yaygınlaştırmak, eğitimin önündeki engelleri ve yasakları kaldırmak, öğrencilerimiz arasında fırsat eşitliğini sağlamak için ilk günden beri çalışıyoruz.

Burada bazı rakamları sizlerle paylaşmakta fayda görüyorum. 2002’de Milli Eğitim Bakanlığımız merkezi yönetim bütçesi içinde 4. sıradaydı. 2003’ten itibaren eğitime birinci sırayı tahsis ettik. 2026 bütçesinde de bu önceliği aynen koruduk. Milli Eğitim Bakanlığımıza 2026’da 1 trilyon 944 milyar lira kaynak ayırdık. Az önce dinledik: “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendin bilmezsen ya nice okumaktır.”

Öyleyse bu öyle rastgele olmuyor; gerekli desteği en üst seviyede ilme, eğitim-öğretime ayırmak durumundayız. Ve bu dönemde derslik sayımız 343 bindi, bugün 616 bine yükseldi. Özel okullar dahil edildiğinde bu rakam 754 bine yaklaşıyor. Yani bizden evvel yapılan derslik sayısının iki katını biz sadece 23 senede ülkemize kazandırmanın kıvancını yaşadık. Okullarımızda görev yapan öğretmen sayısında da ciddi artışlar oldu. 2002’den bu yana 821 bin 360 öğretmenin atamasını yaptık.

Şu an resmi eğitim kurumlarında çalışan öğretmen sayımız 1 milyon 34 bini aşmıştır. Aktif görevdeki her 10 öğretmenden 8’i bizim dönemimizde atandı. Öğretmen olmazsa öğrenciyi kim yetiştirecek? Buna gereken ehemmiyeti, önemi vermemiz gerekiyordu; işte bunu biz verdik.

Bu büyük dönüşüm sınıfların içinde de somut şekilde hissediliyor. Ben öğrencilik yıllarımı hatırlıyorum; sınıflarımızda 70, 80, 90 öğrenci vardı ama şimdi öğrenci sayısı hamdolsun 15, 20, 25 buralara kadar indirdik. Kaliteyi artırmak zorundaydık ve bunu başardık. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı aynı şekilde 28’den 15’e, ortaöğretimde 18’den 11’e düştü.

Biz, söylediğim gibi o 70-80 kişilik kalabalık sınıflarda eğitim almıştık; şimdi evlatlarımız ifade ettiğim gibi 20-25 kişilik sınıflarda eğitim öğretim görüyor. Dünyada bu kadar kısa sürede böyle oranları yakalayan çok az ülke vardır. Türkiye hamdolsun bunu bizim dönemimizde başarmıştır.

Okullaşma oranlarında da örnek bir tabloya sahibiz. 5 yaşta okul öncesi net okullaşma oranımız yüzde 11,7’den yüzde 82,53’e çıktı. İlköğretimde yüzde 91’den yüzde 96’ya, ortaöğretimde yüzde 50,57’den yüzde 99’a, yükseköğretimde ise yüzde 14’ten yüzde 82,85’e geldik. 6-14 yaş grubunda yüzde 99’luk okullaşma oranı ile OECD ortalaması olan yüzde 98’in üzerine çıktık. 15-19 yaş grubunda okullaşma oranımızı 2023 itibariyle yüzde 79’a taşıyarak OECD ortalaması olan yüzde 84’e yaklaştırmış bulunuyoruz.

Fatih projesi kapsamında 2025 sonu itibariyle etkileşimli tahta kurulmuş derslik sayımız 668 bine ulaşacaktır. Öğretmenlerimizin özlük ve mali haklarında da önemli iyileştirmelere gittik. Burada şu hususu özellikle ifade etmek istiyorum: Türkiye büyüdükçe, ekonomimiz büyüdükçe inşallah bundan 86 milyonun her bir ferdi gibi sizlerin de en üst düzeyde faydalanmasını temin edeceğiz.

Elbette tüm bunları gururla söylerken şu gerçeği de göz ardı etmiyoruz: Hiç şüphesiz 23 yılda çok ciddi mesafe aldık, çok başarılı işlere imza attık. Önümüze çıkarılan sayısız engele rağmen tarihi nitelikte reformları hayata geçirdik. Ama eğitimle ilgili sorunların tamamını çözdük iddiasında da değiliz.

Bir yanda neredeyse yüz yıldır çözülemeyen meseleler var, bir yanda darbe dönemlerinin açtığı kapanmayan yaralar var. Diğer yanda ise çağımızın getirdiği güncel sınamalar ile değişen ve gelişen Türkiye'nin ihtiyaçları var. İnşallah bunlar arasında denge kurarak hedeflerimize doğru ilerleyeceğiz. Bunu da siz öğretmenlerimizle birlikte başaracağız.

Birkaç puan oy uğruna, her alanda olduğu gibi eğitimde de popülizmin sınırlarını zorlayan siyasi rakiplerimize rağmen bunu inşallah başaracağız. Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. Her birinize emeğiniz, sabrınız, fedakarlığınız için ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. 24 Kasım Öğretmenler Günü'nüzü bir kez daha tebrik ediyorum. Bu güzel buluşmayı organize eden Milli Eğitim Bakanımıza ve tüm ekibine teşekkür ediyorum. Bugün aramıza katılacak genç arkadaşlarım başta olmak üzere tüm öğretmenlerimize başarılar diliyor, öğrencilerinize selamlarımı götürmenizi rica ediyor; her birinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum."

  Hibya Haber Ajansı

© Copyright 2025 hayvancilikuzerine.com.tr Tüm Hakları Saklıdır.
Web sitemiz Hibya Haber Ajansı Abonesidir.